7
K anal Bu yazımda önce özgür ˛ünce ve yarat üzerine neden ara˛trma gerei duyduumu açıklayıp sonra bu konuda okuduklarımı, bildiklerimi kendi ˛üncelerimi de ekleyerek aktardım. Daha sonra bendeki yeni fikirlerin nasıl biçimlendiini belirtip özgür ˛ünce ve yaraü'nm genelde psikiyatride, özelde ruhsal aygıttaki yerini saptamaya çalı˛üm. Dr.C. Behzat Okay Yasaklar, günahlar, ayıpların altında, gün- lük i˛lerin çözümüyle ura˛ıp, ba˛ka bir ˛ey ˛ünmeden ya˛amak: bu ˛ekilde ömür tüketmeyi yetenek ve yetkilerimizi kullanmama olarak görüyorum ve insanlık onuruna yakı˛tıramıyorum. Freud'un. ruh- sal aygıtın tanımında, özgür ˛ünce için bir bölüm ayırmamı˛ olmasını eksiklik ola- rak yorumluyorum. Hele "hasta insanla salam insanın dü˛ündükleri nitelik olarak aynıdır, nicelik olarak ayrılır" demesi: yani "ikisi de aynı ˛eyleri ˛ünür, ikisi de gün- lük ura˛lar ile bou˛ur ama birine bu yük- ler aır gelir, altında ezilir: dieri çıkı˛ yol- ları bulur" biçimindeki açıklaması bana ek- sik geliyor. Bence salıklı insanın günlük ura˛larından ba˛ka ilgi alanları olmalı, sı- radan dü˛üncelerin üstüne çıkabilmeli. ilgi- lendii konularda yeni ˛eyler dü˛ünmeli. Bu noktadan hareketle 'yarabahk ve öz- gür ˛üncenin ruhsal aygıttaki yeri'nı ara˛tırmaya ba˛ladım. Ve Hartmann'a ba˛vurdum. Bunun nedeni ontolojik olarak varolanın yapısını incele- mi˛ olmasıydı. Hartmann bütün varo- lanlarda en fazla dört ontik tabaka (varlık tabakası) olduunu söyler. lki. "inorganik varlık tabakası", evrendeki bütün varolan- DRMAum--*-. riHiı

,ÜK anal - dirim.comˆzgür Düşünce ve Yaratı.pdfne kadar yıpratmı, n˛elar kadar özümden uzakla˛tırmalar, onu gördüm. Ne hale gel-di imi gördüm kısacası. Gerçek

  • Upload
    others

  • View
    7

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: ,ÜK anal - dirim.comˆzgür Düşünce ve Yaratı.pdfne kadar yıpratmı, n˛elar kadar özümden uzakla˛tırmalar, onu gördüm. Ne hale gel-di imi gördüm kısacası. Gerçek

,ÜK anal

Bu yazımda önce özgür dü˛ünce ve yarat üzerine neden ara˛trma gerei duyduumu açıklayıp sonra bu konuda okuduklarımı, bildiklerimi kendi dü˛üncelerimi de ekleyerek aktardım. Daha sonra bendeki yeni fikirlerin nasıl biçimlendiini belirtip özgür dü˛ünce ve yaraü'nm genelde psikiyatride, özelde ruhsal aygıttaki yerini saptamaya çalı˛üm.

Dr.C. Behzat Okay

Yasaklar, günahlar, ayıpların altında, gün-lük i˛lerin çözümüyle ura˛ıp, ba˛ka bir ˛ey dü˛ünmeden ya˛amak: bu ˛ekilde ömür tüketmeyi yetenek ve yetkilerimizi kullanmama olarak görüyorum ve insanlık onuruna yakı˛tıramıyorum. Freud'un. ruh-sal aygıtın tanımında, özgür dü˛ünce için bir bölüm ayırmamı˛ olmasını eksiklik ola-rak yorumluyorum. Hele "hasta insanla salam insanın dü˛ündükleri nitelik olarak aynıdır, nicelik olarak ayrılır" demesi: yani "ikisi de aynı ˛eyleri dü˛ünür, ikisi de gün-lük ura˛lar ile bou˛ur ama birine bu yük-ler aır gelir, altında ezilir: dieri çıkı˛ yol-

ları bulur" biçimindeki açıklaması bana ek-sik geliyor. Bence salıklı insanın günlük ura˛larından ba˛ka ilgi alanları olmalı, sı-radan dü˛üncelerin üstüne çıkabilmeli. ilgi-lendii konularda yeni ˛eyler dü˛ünmeli. Bu noktadan hareketle 'yarabahk ve öz-gür dü˛üncenin ruhsal aygıttaki yeri'nı ara˛tırmaya ba˛ladım. Ve Hartmann'a ba˛vurdum. Bunun nedeni ontolojik olarak varolanın yapısını incele-mi˛ olmasıydı. Hartmann bütün varo-lanlarda en fazla dört ontik tabaka (varlık tabakası) olduunu söyler. ›lki. "inorganik varlık tabakası", evrendeki bütün varolan-

D›R›MAum-sı-*-. riHiı

Page 2: ,ÜK anal - dirim.comˆzgür Düşünce ve Yaratı.pdfne kadar yıpratmı, n˛elar kadar özümden uzakla˛tırmalar, onu gördüm. Ne hale gel-di imi gördüm kısacası. Gerçek

'Xjihiir ne intuit

ların maddesel yanıdır. ›kincisi "organik varlık tabakası" canlıların maddesel varlıı-nı olu˛turan organik maddelerdir. Üçün-cüsü "psikolojik varlık tabakası" hayvan-larda ve insanda bulunur, canlılıı ve dav-ranı˛ları ayarlayan tabakadır. En sondaki dördüncü tabaka ise dier üç tabakayla bir-likte, yalnızca insanda bulunur. Dördüncü tabaka "geist (tin)" adıyla anılır ve Hart-mann geisf'ı anlatısında, onu üç alana bö-ler: ki˛isel geist (ki˛isel tin), objektif geist (toplumsal tin) ve objektifle˛mi˛ geist (ya-ratıcının tinsel varlıını ta˛ıyan nesne). Bunlardan ilk ikisinin, insanın genel olarak bedensel bütünlüü, özel olarak tinsel var-lıı içinde ve canlı olduunu kabullendik-ten sonra üçüncü tinsel alan için söyledik-leri ilginçtir. Hartmann'a göre üçüncü ge-ist (tin) alanı, ontolojik adıyla objektifle˛-mi˛ geist. dü˛üncemizin biçimlendirdii, dü˛ünsel boyutta var ettiimiz bir geist'tır ve daha sonra bir madde üzerinde biçim kazanır: yani objektifle˛mi˛ (dü˛üncenin yansıtıldıı) bir nesne haline geçer. Bu ba-zen bir gereksinmemizi giderme amaçlı ye-ni bir aygıt, bazen bir sanat yapıtı olur. Hartmann bu arada "objektifle˛mi˛ geist neyin objektifle˛mi˛ halidir?" diye kendi so-rar, arkasından "ku˛kusuz dier tinsel var-lık alanlarının içeriklerinin" yanıtını vere-rek beklediim özgür ve yaratıcı dü˛ünceyi aramaktan uzak olduunu açıa vurur. Bu bakımdan Freud'a benzer. Günlük ura˛la-rıyla ya da tarihsel ki˛isel anılarıyla ilgili dü˛ünme ve onun yansıması olarak ortaya çıkmı˛ bir objektifle˛mi˛ tinsel varlık: sanat yapıtı. Freud'un üstbeniyle e˛deer bir dü-˛ünce düzeni ve onun içeriiyle beslenmi˛ tinsel varlık. Freud'un "hasta insanla nor-mal insanın dü˛ünce sistemleri aynıdır, ni-telik olarak benzer, nicelik olarak ayrılır" tümcesiyle belirgin yakınlıı var. Bu ˛ekil-

de yaratılmı˛ bir nesne, gerçek ve özgün sanat yapıtı olamaz. Aradıımı bulamamı˛-tım. Doç. Dr. Celal Odag. Nevrozlar 1 adlı kita-bında (s:14) "Brenner benliin i˛levlerini ˛öyle özetlemi˛tir:" dedikten sonra numa-ralandırarak sıralamaya ba˛lar: 1. Bilinç 2. Duyuların algılanması 3. ›ç uya-ranların algılanması. 4. Dü˛ünme 5. Motor kontrol 6. Bellek 7. Konu˛ma 8. Savunma düzenekleri 9. Dürtü kontrolü, dürtü ener-jisinin nesnelere yatırımı ve kontrolü. 10. Bütünlük ve uyumluluk. 11. Gerçein de-erlendirilmesi 12. Gerileme (regresyon). Daha sonra bu yetilerin tek tek açıklaması-nı yaparken dü˛ünme bölümünde "bunlar benliin içinde bulunduu konuma ve du-yumsanan uyaranlara baımlı i˛levlerdir. ›ç uyaranların algılanmasına dı˛ uyaranların algılanması da katılır." der. Bu açıklamasıy-la da günlük ura˛ların ve uyaranların ne-den olduu dü˛ünceyi anlatmakta olduu-nu, yaratı amaçlı dü˛üncenin konu dı˛ı kal-dıını vurgulamı˛ olur. Alper Oysal Rollo Mayın "Yaratma cesare-ti" adlı kitabının çevirisi için yazdıı ön-söz de Rollo Mayi Nevroz sevenler grubu-na alır ve Nevrozlularda ya˛anan acının, düzende bir˛eylerin aksadıını ve dei˛me-si gereini vurguladıını, bunun iki boyutu olduunu. a)içkinlik boyutunda süregide-nin ortadan kaldırılması inancının geli˛tii-ni, b) a˛kınlık boyutunda ise yeni düzenin yaratılması isteinin bulunduunu yazar: böylece nevrozun yaratıcılıı kamçıladıını varsayar. Sanatçılarda da acı çekmemi˛ sa-natçının özgün ve doygun bir yapıt ürete-meyecegi inancı yaygındır. Bu sırada nev-rotik ki˛ilikte salıklı kararlar almanın zor-luu, özellikle acıya baımlılık olu˛mu˛sa, saplantılar varsa özgür dü˛ünmenin ola-naksızlıı unutulur.

( ) I R I M / M . K I M . . S 2001 III

Page 3: ,ÜK anal - dirim.comˆzgür Düşünce ve Yaratı.pdfne kadar yıpratmı, n˛elar kadar özümden uzakla˛tırmalar, onu gördüm. Ne hale gel-di imi gördüm kısacası. Gerçek

'j\ü(tür ve Sanat

Bu dü˛üncelerin kafamda derinliine ge-zindii günlerde "Beynin biyolojik evrimiy-le zekânın ili˛kisi" konulu bir konu˛ma ha-zırlıyordum. Bu çalı˛ma özgür dü˛ünce ve yaratıyla ilgili çalı˛mamı da etkiledi. fiöyle ki: Beyin, evrim sürecinde üç önemli dei˛meye uramı˛tır . Al ›lk beyin parçası-nın görülmesi (Sürüngen beyni): Görevi iç organlarımızın istençdı˛ı çalı˛masını sür-dürmek ve sosyal olarak "saldır ya da kaç" davranı˛ını yönetmektir. B) Bunun üstünü memelilerde limbik dizge kaplamı˛tır (me-meli beyni). Bu parçanın görevi ise meme-lilerde yavrunun kendi kendine yeterli ha-le gelinceye kadar sevgi aracılııyla gerek-sinim duyduu ilgiyi salamaktadır. C) Limbik dizgenin üstü de insanda neokor-teks'le örtülmü˛tür. Bu bölüm bellein, do-layısıyla bütün dü˛ünsel yeteneklerimizin geli˛mesine olanak salayan bölümdür. ›n-sanda bu üç beyin parçası aslında ayrı ayrı üç bilgisayar gibi çalı˛masına ramen bir-birlerinden yararlanır. Limbik dizge (me-meli beyni) bir yandan hipotalamus ve bu yolla beyin sapı ve omurilikle (sürüngen beyni ve a˛aısıyla). dier yandan prefron-tal korteks ve alt temporal bölgeyle (ne-okorteksle) ileti˛im içindedir. Bu yollarla limbik dizge, iç organlardan gelen duyula-rı ve dı˛ çevreden duyu organları aracılıı ile alınan duyusal girdileri bütünle˛tirmek-tedir. Dü˛üncede ise önde görev alan. kor-teksin içeriklerinden yararlanmasına ra-men, bu içerikleri dü˛ünsel sentez sırasın-da seçici bir tavırla kullanan duygusal be-yin (memeli beynildir. Mutluysa olayın iyi yanlarını alıp kötü yanlarını atar: mutsuzsa kötü yanlarını alıp iyi yanlarını atar. Bu kurguyu sürüngen beyni dürtüleriyle. kor-teks de kültürel, töresel. bilgisel içerikleriy-le etkilemeye çalı˛ır. Ama asıl etkin olan memeli beynidir. Kanımca burada memeli

beynin sezgi yeteneini de belirtmeden geçmemek gerekir. Sentez sürecinde bu yeteneini de kullanır. Bu konuda yeni örendiklerim beni ˛öyle bir yargıya götürdü: Korteksin. dü˛ünmeyi, içerikleri aracılııyla yönlendiriyor gibi gö-rünmesine kar˛ın o içeriklerin istediini kullanıp, istemediini kullanmamakla olay-ları yorumlamakta, sonuçta verilecek ka-rarda etkili olan gerçek yönetici, duygusal beyindir. Üstelik bir de kendi görü˛ü var-dır: ilgi duyar ve sezgi gücü vardır. Bazen mantıın onayladıı olguyu sezgimiz (duy-gusal beyini yadsır. Bu hali. Daniel Cole-man Duygusal Zekâ adlı yapıtında "kritik anlarda kalbin akla üstünlüü" olarak ta-nımlar. Bu nedenle özellikle mistik öreti-lerde bilgiden çok sezgiye deer verilir. Sezgi limbik dizgenin çalı˛ma biçimidir. Korteksin çalı˛masında da duygusal beynin rolü büyüktür. Duygusal beynin kar˛ıdaki insanın en ufak bir hareketini, mimiklerini kaçırmadan, sözlerdeki vurguları da dikka-te alarak adeta delip içini görmek ister gibi ilgiyle izlemesi sahibini pek çok olgunun bilincinde zeki bir insan yapar. Duygusal beynin ilgisini çekmiyorsa korteks bu ilgiyi yaratamaz: sonuçta o ki˛inin duygusal küt-lük, ilgisizlik, edimsel ve zihinsel gerilemi˛ görünümüyle geri zekâlı insandan farkı kalmaz. Bu dü˛ünce dizgesindeki bir deyi˛im beni heyecanlandırdı. "Adeta delip içini görmek ister gibi" sözleriydi beni heyecanlandıran. Peki insan kendini "adeta delip içini gör-mek ister gibi" izleyip içiyle konu˛amaz mı? Bunu yapabildim; içimi bütün etkilerden arınmı˛ olarak izledim ve ˛a˛ırdım. Beklen-tilerimi dü˛ünsel boyutta dı˛ dünyada bı-rakmaya karar vermi˛ ve öyle yaptııma inanmı˛tım. Buna kar˛ın bütün dı˛ dünya-

l\ D›R›M/MA.1M›AS 2001

Page 4: ,ÜK anal - dirim.comˆzgür Düşünce ve Yaratı.pdfne kadar yıpratmı, n˛elar kadar özümden uzakla˛tırmalar, onu gördüm. Ne hale gel-di imi gördüm kısacası. Gerçek

'Kühi'a ve Sanat

da bıraktıklarımla içimde kar˛ıla˛tım: beni ne kadar yıpratmı˛lar, ne kadar özümden uzakla˛tırmalar, onu gördüm. Ne hale gel-diimi gördüm kısacası. Gerçek bene ka-vu˛tum, özbenim'le bulu˛tum. Orada dü-˛ünceler birbirinin üstüne dü˛er gibi geli-yordu: hızlı ve bol. Tam istediim gibi bir dü˛ünme biçimiydi bu: özgür ve yaratıcıy-dı. Hiçbir engel koymadan birbiri ardına bo˛alıyordu içime. Ama bu dü˛üncelerin dı-˛a çıkmasına kurallar, örf ve adetler, öre-nilen eski bilgiler, yasaklar engel koyuyor-du. Günlük ya˛amda. Freud'un üstben de-dii ruhsal aygıt parçası içeriklerinin, bizle-ri özgür hareket ettiimizi sandıımız anda dahi robot haline soktuunu, sürekli yöne-tildiimizi gördüm.

Özgür dü˛üncenin yerini bulmu˛tum. Ger-çekte özgür dü˛ünce yetisi ne üstbende. ne onun üstünde, ne altbende. ne onun dı˛ın-da (yani maddi varlıın dı˛ında, bir ba˛ka deyi˛le ruhta) deil. Özgür dü˛ünce benin özünde, çıplak halinde, özben'de. Eer bü-tün ˛artlanmalardan sıyrılıp, gerçek benin-le, özbeninle kucakla˛abilirsen Tanrı da or-da, özgür dü˛ünce de orda. yaratıcılık da orda. Dahası var: insan olmanın heyecanı da orda. sevinci de. Ne aklın önderliini salamak için altbeni (bir ba˛ka deyi˛le nef-si) öldürmek, ne acı çekmek, ne de toplum-dan soyutlanmak, hiçbiri gerekmiyor: ge-rekli ruhsal gerilemeyi ba˛arıp younla˛a-rak, özbeniyle bulu˛mak yeterli. Her˛eyi gören, her˛eyi bilen, olması ve yapılması gerekeni en doru ˛ekilde söyleyecek olan özben. Pek çok dü˛ünür bu gerçei du-yumsamı˛. dei˛ik biçimde açıklamalar yapmı˛, ama özgür dü˛ünce ve yaratıyı ba-ımsız bir benlik i˛levi olarak bir ba˛lık al-tında toplamamı˛.

Bu kanıya vardıktan sonra tekrar ba˛a dö-nüp Freud'un ruhsal aygıt hakkında söyle-diklerini incelemek ilginç olacaktı. Bu dö-

nü˛ü yaptım. ›lk dikkatimi çeken evrimle˛-me sırasına göre olu˛mu˛ beyin kısımları-nın ruhsal aygıt bölümleriyle yakınlıkları oldu. En içte ya˛am enerjisini ta˛ıyıcı ve is-tençdı˛ı ya˛am edimlerini salayan bir sü-rüngen beyni var: ruhsal aygıttaki altbenle yakınlıı belirgin: enerjisi yüksek, libido (cinsel ve ya˛am dürtüsü) ve morbido (yo-ketme dürtüsül'nün bulunduu bölüm: onun dı˛ında memeli beyni ya da duygusal beyin diye de anılan ve ya˛antımızda aile ve toplumsal ili˛kileri salayan, yavruların ilgiyle ve salıkla büyümelerinde etkili lim-bik dizge: bu bölümün de benlik ile ili˛kisi belirgin: onun dı˛ında insanda pek çok sos-yal ili˛kileri yönettii de ku˛ku götürmez. En dı˛ta ise aklın varlıını salayan ve yal-nızca insanlarda bulunan neokorteks: bu-nun da üstbenle örtü˛tügü yanı ele˛tirel ol-ması, düzeni sevmesi: bu özellii yardımıy-la ura˛larımızda ve çalı˛malarımızda, bil-gilerinden yararlanmamıza izin verir ve o bilgiyi düzenli kullanmamızı salayarak bi-ze yardımcı olur.

Burada açıklanması gereken bir benzerlik de mistik inançlarda ruhsal yapımız anlatı-sında görülür. Buna göre insanın genelde kullandıı be˛ duyunun ötesinde ruhsal ya-pımızın da duyu organları ve elementleri vardır. Bu ruhsal duyu organları akıl, gö-nül ve nefistir. Bunlardan aklın elementle-ri bilinç (içbilinç ve dı˛bilinç). dikkat, man-tık ve eylem'dir. Cönül'ün elementleri gö-nül gözü. sezgi, sevgi, gönül bilgisi, iyilik, doruluk ve çalı˛ma'dır. Nefis duyu organı-nın elementleri ise kötümserlik, ölüm kor-kusu, bencillik, cimrilik, kıskançlık, nefret. kin ve duyumsuzluktur. Bu üç bilgi sistemi arasındaki benzerlikle-ri tekrarlarsak altben. sürüngen beyni ve nefis ile örtü˛ür. Benlik, memeli beyni ve gönül ile anlam birliktelii içindedir. Üst-ben ise neokorteks ve akıl kavramları ile

D›R›M/w«t-M"N rooı

Page 5: ,ÜK anal - dirim.comˆzgür Düşünce ve Yaratı.pdfne kadar yıpratmı, n˛elar kadar özümden uzakla˛tırmalar, onu gördüm. Ne hale gel-di imi gördüm kısacası. Gerçek

-Kültür v g ı S a n a t

yakınlık gösterir. Sonraki günlerde bu benzerliklerin bilin-cimde daha iyi oturması amacıyla bu ruh-

Bu yargılamanın genelde söylenen deyim-lerle ahlâki, etik ve ülküsel deerleri koru-ma amaçlı olduu bilinmekte. Bunun bir

Ruhsal aygıt elemanı (Beyin türü) Psikodinamik Çalı˛ma biçimi Sonuç

Altben (Sürüngen beyni) Benlik (Memeli beyni) ›'stben ıNeokorteks)

Dürtü ›lgi

Yargı

Haz Sezgi Kurgu

Doyum Sevgi Düzen

sal aygıt elemanlarının psikodinamiinin. çalı˛ma biçiminin ve sonuçların bir tablo olarak gösterilebilmesi için çaba sarf ettim. Çıkardıım sonucu yukarıda sunuyorum. Bu tabloyu yaptıktan sonra yeni bir niteli-in ayırdına vardım. Altben ve üstbenin ça-lı˛ma sistemi kesintili bir sistem. Yani dür-tü doyum salayıcı objeye doru yönlenme-ye iter. haz duyulur ve sonunda doyuma ula˛ılır. Dürtünün yinelenmesine kadar alt-benin istei olmaz. (Ku˛kusuz iç organla-rın çalı˛ması ve uyaranları süreklidir). Üst-ben de öyle; bir yargıda bulunur, kurguyu ba˛latır, istenen düzen salandıında üst-ben rahatlar. Ancak ikinci bir ele˛tirel ko-nu çıkması halinde tekrar yargı, kurgu, dü-zen sistemi çalı˛ır. Memeli beynin çalı˛ma-sı ise öyle deil. ›lgi. sezgi ve sevgi sistemi sürekli dönü˛üm halindedir. fiöyle ki ba˛-langıçta altbenin ya˛am enerjisinin verdii dürtüyle veya üstbenin yargılama gerei duyması (bu olumlu ya da olumsuz yargı olabilir, fark etmez) halinde ilgi ba˛lar ve bazı ˛eylerin sezilmesini salar ve ondan sonraki dönem de sevgiyi getirir, sevgi ilgi-yi artırır, bu da bazı yeni dei˛imlerin ya da varolan göremediimiz özelliklerin ayırdı-na varmamızı salar, sonuçta olu˛an sevgi-nin daha da artmasıdır. Bu bir sürekli dön-güye dönü˛ür.

Yargılayıcı dizge adıyla da anılan üstben ile ilgili birkaç söz daha söylemek istiyorum:

ki˛isel üstben. bir de toplumsal üstben ola-rak ikiye ayrılabileceini biliyoruz. Bence bunlara üçüncü bir bölüm eklemek gerek-li: Bili˛sel üstben. Böylece üstbenin yapı-sında ki˛isel, toplumsal ve bili˛sel üstben (yargılayıcı dizge) olarak üç bölüm varsayıl-malıdır. ›lk ikisinin görevi bilinmektedir, baımsız bir birim olarak eklediim üçün-cü bölüm, bili˛sel üstben ise bilimsel veya bilgisel, örenmeyle veya beceriyle ilgili bü-tün bilgilerin yer aldıı bir bölümdür. Bu bölüm, toplumsal üstben gibi dei˛mez ya da fark edilemeyecek kadar aır dei˛ken deil, ki˛inin her örendiiyle ve kazandıı her beceriyle uyumlu olarak anında dei˛ir ve ki˛iye özeldir. Bu özellik o kadar önem-lidir ki yeni bilgilere sırt çevirdii, dei˛e-bilme istei veya yetenei kaybolduu an-da o ki˛ide bili˛sel banazlık ba˛lamı˛ de-mektir. Ben bu durumu "gerçek ya˛lılıın ba˛ladıı an" diye tanımlıyorum. Bütün bu yazdıklarım bende üst-ben ben/ altben ili˛kisine göre insanları sı-nıflandırma istei yarattı. Sonucu aktarıyo-rum.

• Toplumsal üstbeniyle uyumlu, ki˛isel üst-beniyle barı˛ık, bili˛sel üstbenin varlıın-dan ise habersiz insan tipini dü˛ündüm. Sanırım bu tip insanlar toplumun çounlu-unu olu˛turur ve normal insan olarak onanır. G'stbeninin-burada vurgulamak is-tediim yanıyla toplumsal yeti˛tirilme ve

\l D›R›MAutı-s!.*-. 2IKU

Page 6: ,ÜK anal - dirim.comˆzgür Düşünce ve Yaratı.pdfne kadar yıpratmı, n˛elar kadar özümden uzakla˛tırmalar, onu gördüm. Ne hale gel-di imi gördüm kısacası. Gerçek

•-Küftür ve S a n a t

ko˛ullandırmalarının - altında en iyi ˛ekil-de kazanmak, çalı˛malarında ba˛arılı ol-mak, elenmek ve beenilmek isteyen bu insan tipini biz de normal insan olarak onaylarsak dier insan tipleri kendiliin-den ortaya çıkar: • Anar˛ist Toplumsal ko˛ullanmayı ve ku-ralları yadsıyan ve onları yıkmaya çalı˛an ama yerine yenisini koymayan insan tipi. Üstbeniyle uyumsuz. Bunlar çounlukla sevgisiz büyümü˛, memeli beyni kütle˛mi˛. bu nedenle üstbeni altbenden gelen yıkıcı dürtülerin yönetimine girmi˛ bozguncu ki-˛ilerdir.

• Sanatçı: Toplumsal ko˛ulları bilen, ancak bunları umursamayan, inanan ve uyanlara da karı˛mayan, kendine has oldukça ince olan üstbeniyle bazen alı˛ılmı˛ın dı˛ında davranan ve dei˛ik dü˛ünen ki˛ilerdir. Egoları kuvvetlidir. Bazı davranı˛ları er-genlerle benzerlik gösterir. Hislerinde iç-ten, kararları kesin, ancak ruhsal durumla-rı dei˛tiinde kararları da dei˛ebilen tip-lerdir.

• Akıl hastası: Toplumsal ko˛ullanması ol-mayan, bunun varlıının öretilmesi ve uyumu olanaksız insan tipi. Kendi ko˛ulla-rı vardır ve kendi gerçekleriyle ya˛ar. Öst-beninden habersizdir. • Dahi: Toplumsal ko˛ullanmalarla ilgili bilgisi olan. ancak bunların ve doru bili-nen bazı uygulamaların yanlı˛lıklarını sap-tayıp doru bildiini gösteren ve onlara toplumca uyulması gereini inandırıncaya kadar vurgulayan insan tipi. Toplumsal inançlara kar˛ı çıkar ve yıkar ama yerine yenisini koyar: anar˛ist gibi bo˛luk bırak-maz. Dahiler bili˛sel üstbenlerini de dı˛arı-dan gözleyebilirler, en kabul görmü˛ bilim-sel gerçekler bile dahilerin gözünde kesin kural olarak tabula˛tırılmaz: bu nedenle yeni ve a˛kın dü˛üncelere açıktırlar, yeni bulu˛lar yapabilirler.

• Lider: Toplumun içinde ama. onlardan ayrı olan ve toplumu, -kendisi dı˛ında -tek tip insanlardan olu˛mu˛ kabul eden in-san tipi. Kendi fikirlerini çok beenir ve da-nı˛maya gerek görmeden kendince doru olanı uygulamaya koyar. Gerekirse zor kul-lanır ve kendi görü˛üne göre bu sırada her yol geçerlidir. Üstbeni kendi yararına kulla-nan, altben enerjisi ve egosu kuvvetli insan tipi. • Entelektüel: Pek çok gerçei ve olum-suzluu güncel söyleni˛iyle bilen, yeri gel-diinde yine güncel deyi˛lerle ele˛tiren ve duyulmu˛ çözümler söyleyen, ancak özgün görü˛ü olmayan insan tipi. Eylemi yoktur, sadece konu˛ur. Sıra insanından çok fazla farklı deildir. Aydın: Sorunlar hakkında özgün söylemi ve çözüm önerileri olan. bu önerilerini uy-gulamaya koymak için eyleme geçebilen olumlu insan tipi.

"Bu insan tiplerinin hangisi yaratıcı olur?" Bu. artık soru olmaktan çıkmı˛tır. Sanatçı ve dahi. bir parça da aydın yaratıcı, dierle-ri uygulayıcıdır. Çünkü özgür dü˛ünce ve yaratıcılık için ustbenin engellerine takılma-mak gerekir. Üstben engellerine takılmayan insan yaratıcıdır. Ki˛isel üstben ile toplum-sal üstben ya˛amımızda, bili˛sel üstben de dü˛ünce biçimimiz ve çalı˛ma ya˛amımızda engel koyucudur. Özgür dü˛ünce ve yaratı için bu engelleri a˛abilmek gerekir. Sonuç olarak ˛unu söylemek istiyorum: Ustbenin üç tabakası vardır: ki˛isel, top-lumsal ve bili˛sel üstben. • Ki˛isel üstben: Toplumsal ustbenin içsel-le˛mi˛ kısmı. • Toplumsal üstben: Kolektif bilincin göre-bildiimiz ve kavrayabildiimiz yüzü. • Bili˛sel üstben: Mesleimiz ve becerileri-mizde etkili, edindiimiz bilgiler ve kural-lar.

D›R›M/tAASt-MSAN 2 0 0 1 VII

Page 7: ,ÜK anal - dirim.comˆzgür Düşünce ve Yaratı.pdfne kadar yıpratmı, n˛elar kadar özümden uzakla˛tırmalar, onu gördüm. Ne hale gel-di imi gördüm kısacası. Gerçek

'Jiuftür ve Sanat

Özgür dü˛ünce ve yaratı ›çin üstbenin ya-rattıı engelleri a˛abilmek gerekir. Özgür dü˛ünce ve yaratıcılık önemli ve ba-ımsız bir benlik i˛levidir ve Freud'un Ruh-sal aygıtfnda dier benlik i˛levlerinin ara-sında ayrı bir birim olarak yerini almalıdır.

Kaynaklar

1. Dekartm yanılyısı Antonio R. Damasio (Varlık Yayınları 1998) 2. Ihıyyusal Zekâ Dantel Goteman (Yarltk Yayınlan 10. Inıskı 1998) 3. insan ya˛amının fiziksel ve ruhsal öretisi Melek Çaku˛ (Yaren Demeyi Yayını ›zmir) 4. Kimbilir'.' Enyin Geetan (Metis Yay. 19f>8)

5. Sevrozlar 1 Doç. Dr. Celal Oday ( Hali-me Oday Psikanaliz Ve Psikoterapi Vakfı Yayını ›zmir 1999)

6. Psikanaliz ve sonrası Prof'. Dr. Enyin Gee-tan ( Hürriyet yayınlan 1981)

7. Ruh Salıyı ve liozuklııklan Prof. Dr. M. Orhan Oztürk (Ankara Hekimler yayın bir-lii 1997 7. hash)

8. Sanat Ontolojisi Prof Dr. ›smail Tunalı (Edebiyat fakültesi ›stanbul 1984) 9. l'v Ressam Prof Dr. Süleyman \'elioyhı (Ya˛am yayınlan ›stanbul 1980)

10. Varolu˛çu Psikoterapi ›nan Yalom (Ka-bala Yayınevi ›stanbul 1999)

11. Yaratma cesareti Rollo May Çeviren: Al-per ()ysal (Metis Yayınları 1998 (i. baskı)

M i l D › R › M / M